Bursa Psikolog Klinik Psikolog Çiğdem Akbaş
İçindekiler
Bursa Psikolog Klinik Psikolog Çiğdem Akbaş hakkındaki yazımıza hoş geldiniz.
Bursa Psikolog Klinik Psikolog Çiğdem Akbaş Hakkında
Psk Çiğdem Akbaş, zengin bir akademik ve profesyonel geçmişe sahip bir klinik psikologdur. 1986 Bursa doğumlu olan Akbaş, lise eğitimini 2004 yılında Bursa Gazi Anadolu Lisesi’nde tamamlamış ve ardından İstanbul Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden 2008 yılında mezun olarak psikolog unvanını kazanmıştır. Klinik psikoloji alanında uzmanlaşmak üzere, 2022 yılında İstanbul Gelişim Üniversitesi’nde yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır.
Profesyonel kariyeri boyunca, İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Ruh Sağlığı Bölümü, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İdeal Çocuk-Nöroloji-Psikoloji Aile Danışma ve Terapi Merkezi gibi önemli kurumlarda staj ve çalışmalarda bulunmuştur. Ayrıca, özel eğitim ve rehabilitasyon merkezleri ile psikolojik danışmanlık merkezlerinde profesyonel danışmanlık hizmeti sunmuş, Pedmer Tıp Merkezi Psikoloji bölümünde görev yapmış ve sonrasında Bursa’da psikolog olarak kariyerine devam etmektedir.
Çiğdem Akbaş, özellikle özel öğrenme bozuklukları, davranış bozuklukları, panik atak, yaygın anksiyete bozuklukları, sosyal fobi, depresyon gibi alanlarda yoğun çalışmalar yapmıştır. Ayrıca aile tutumları ve fiziksel ya da zihinsel engelli bireylerin aile dinamikleri üzerine de odaklanmıştır.
Eğitim ve sertifikasyonlar açısından zengin bir geçmişe sahip olan Akbaş, bilişsel davranışçı terapi, çocuk değerlendirme eğitimleri ve psikolojinin tıbbi uygulamaları gibi birçok alanda eğitim alarak yetkinliğini artırmıştır. Ayrıca, hem yurt içinde hem de yurt dışında düzenlenen birçok konferans ve kongreye katılarak alanındaki gelişmeleri yakından takip etmektedir.
Çiğdem Akbaş’ın akademik ve profesyonel yolculuğu, onun psikoloji alanındaki derin bilgisi ve tecrübesini göstermektedir. Bu zengin geçmiş, onu özellikle çocuk ve genç psikolojisi, aile danışmanlığı ve bireysel terapi konularında aranan bir uzman yapmaktadır. Müzik ve resimle ilgilenen Akbaş, evli ve bir çocuk annesidir.
Psikolojik destek, günümüzde pek çok kişinin yaşam kalitesini artırmada önemli bir role sahip. Özellikle Bursa gibi büyük ve hareketli şehirlerde, insanların yoğun iş hayatı, sosyal ilişkilerdeki zorluklar ve günlük yaşamın getirdiği stresler, profesyonel yardım arayışını artırıyor. Bu bağlamda, “Bursa Psikolog” anahtar kelimesi, bireylerin bu ihtiyaçlarını karşılayacak uzmanlara ulaşmada kritik bir öneme sahip. Bu makalede, Bursa’da psikolojik destek ve terapi hizmetleri sunan psikologların önemi, sundukları hizmet türleri ve psikolojik yardım arayışındaki kişilere yönelik öneriler ele alınacaktır.
Bursa’da Psikolojik Destek ve Terapinin Önemi
Bursa, tarihi dokusu, sanayisi, turizmi ve eğitim kurumlarıyla dikkat çeken büyük bir metropol. Şehrin bu dinamik yapısı, beraberinde stres, anksiyete, depresyon gibi psikolojik sorunları da getirebiliyor. Bursa’da psikolojik destek ve terapi hizmetleri sunan psikologlar, bireylerin bu sorunlarla başa çıkmalarına yardımcı oluyor, yaşam kalitelerini artırıyor ve daha sağlıklı bir zihinsel yapıya kavuşmalarını sağlıyor.
Bursa Psikolog Hizmetleri
Bursa’da psikologlar, bireysel terapiden çift ve aile danışmanlığına, çocuk ve ergen psikolojisinden özel gereksinimli bireylerin eğitimine kadar geniş bir yelpazede hizmet sunuyor. Her bir psikologun uzmanlık alanı farklı olabiliyor; bu nedenle, danışanların ihtiyaçlarına en uygun desteği alabilmeleri için doğru uzmanı bulmaları önem taşıyor.
Bursa Psikolog Bireysel Terapi
Bireysel terapi, bireyin kendini keşfetmesi, duygusal sorunlarla başa çıkması ve davranış değişiklikleri yapabilmesi için birebir yapılan psikolojik danışmanlık seanslarıdır. Bursa’daki psikologlar, depresyon, anksiyete, stres yönetimi, özgüven sorunları gibi birçok konuda uzmanlık sağlar.
Bursa Psikolog Çift ve Aile Danışmanlığı
İlişki sorunları, aile içi iletişim problemleri ve benzeri konularda destek almak isteyen bireyler için çift ve aile danışmanlığı hizmetleri sunulmaktadır. Bu hizmetler, ilişkileri güçlendirme, iletişim becerilerini geliştirme ve aile içi dinamikleri iyileştirme üzerine odaklanır.
Bursa Psikolog Çocuk ve Ergen Psikolojisi
Çocuklar ve ergenler, yaşadıkları duygusal ve davranışsal zorluklarla başa çıkmak için özel bir yaklaşıma ihtiyaç duyarlar. Bursa’daki psikologlar, bu yaş grubuna yönelik oyun terapisi, bilişsel davranışçı terapi gibi yöntemlerle destek sunar.
Bursa Psikolog Özel Gereksinimli Bireylerin Eğitimi ve Terapisi
Özel gereksinimli bireyler ve aileleri için sunulan psikolojik destek hizmetleri, bu bireylerin sosyal, eğitimsel ve duygusal gelişim
lerini desteklemeyi amaçlar. Bursa’daki uzmanlar, bireye özel eğitim programları ve terapilerle yardımcı olmaktadır.
Bursa’da Doğru Psikologu Bulma
Bursa’da doğru psikologu bulmak için öncelikle kişisel ihtiyaçların ve beklentilerin netleştirilmesi gerekiyor. Bu süreçte, psikologların eğitimleri, deneyimleri, uzmanlık alanları ve danışan geri bildirimleri gibi faktörler dikkate alınmalıdır. Ayrıca, psikolojik destek sürecinin, danışan ile psikolog arasında kurulan güven ve samimiyete dayalı bir ilişki gerektirdiği unutulmamalıdır.
Bursa, psikolojik destek ve terapi hizmetleri açısından zengin bir şehirdir. Bireylerin yaşam kalitesini artırmak, psikolojik sorunlarla başa çıkmak ve daha sağlıklı bir zihinsel yapıya sahip olmak için profesyonel yardım almak önemlidir. “Bursa Psikolog” anahtar kelimesi, bu ihtiyaçları karşılayacak uzmanlara ulaşmak isteyenler için bir başlangıç noktası sunar. Sağlıklı bir zihin, mutlu ve huzurlu bir yaşamın kapısını aralar.
Bursa’daki psikolojik destek ve terapi hizmetlerinin değerini ve önemini vurguladık, psikolojik sağlığın korunması ve geliştirilmesi için atılacak adımlar, terapi sürecindeki beklentiler ve bu süreçten en iyi şekilde nasıl yararlanılacağı üzerine odaklanalım. Psikolojik destek, sadece mevcut sorunların üstesinden gelmek için değil, aynı zamanda bireysel potansiyelin keşfi ve kişisel gelişim için de büyük bir fırsattır. Bursa gibi büyük bir şehirde, bu süreçte nasıl ilerleneceği, doğru adımların nasıl atılacağı ve psikolojik destek almanın hayatı nasıl dönüştürebileceği konuları hayati öneme sahiptir.
Psikolojik Sağlığın Korunması ve Geliştirilmesi
Psikolojik sağlık, bireyin genel sağlığının ayrılmaz bir parçasıdır. Bursa’da yaşayan bireyler, iş ve sosyal hayatın getirdiği stres ve zorluklarla başa çıkabilmek için psikolojik dayanıklılıklarını geliştirmeye ihtiyaç duyar. Bu süreçte, düzenli egzersiz, sağlıklı beslenme, yeterli uyku ve hobiler gibi kişisel bakım aktiviteleri büyük önem taşır. Ayrıca, zor zamanlarda destek almak için aile, arkadaşlar ve profesyonel yardım önemli birer kaynaktır.
Terapi Sürecindeki Beklentiler
Terapi sürecine başlarken, gerçekçi beklentilere sahip olmak önemlidir. Terapi, hızlı çözümler sunmak yerine, bireyin kendini keşfetmesi, sorunlarına köklü çözümler bulması ve değişim için gerekli becerileri kazanması üzerine kuruludur. Bursa’da psikolojik destek alırken, sabır ve sürece bağlılık, başarı için kritik faktörlerdir.
Terapi Sürecinden En İyi Şekilde Yararlanma
- Açık İletişim: Psikologunuzla açık ve dürüst bir iletişim kurmak, terapi sürecinin etkinliğini artırır. Duygularınızı, düşüncelerinizi ve beklentilerinizi açıkça ifade edin.
- Aktif Katılım: Terapi seanslarına aktif olarak katılmak, kendi üzerinizde çalışmanızı ve terapiden alacağınız faydayı maksimize etmenizi sağlar.
- Ev Ödevlerine Önem Verme: Psikologunuzun verdiği ev ödevlerini ciddiye alın. Bu görevler, kendinizi daha iyi tanımanıza ve terapi sürecindeki ilerlemenizi hızlandırmanıza yardımcı olur.
- Sabır ve Kararlılık: Psikolojik değişim zaman alır. Sürecin zorluğuna rağmen sabırlı ve kararlı olmak, uzun vadede olumlu sonuçlar almanızı sağlar.
- Destek Sistemini Kullanma: Terapi sürecinde, aile ve arkadaşlarınızdan gelen desteği kabul edin. Ayrıca, destek grupları ve sosyal aktiviteler de iyileşme sürecine katkıda bulunabilir.
Psikolojik Destek ve Terapinin Hayatı Dönüştürme Gücü
Bursa’da psikolojik destek ve terapi hizmetleri, bireylerin hayatlarında önemli dönüşümler yapmalarına olanak tanır. Kendi iç dünyalarını daha iyi anlama, ilişkilerini güçlendirme, iş ve sosyal hayatta daha etkili olma gibi pek çok alanda olumlu değişiklikler mümkündür. Psikolojik destek, bireyin kendisiyle ve çevresiyle barışık bir yaşam sürdürmesine katkıda bulunur.
Özet
Bursa’da psikolojik destek ve terapi almak, bireyler için yaşam kalitelerini artırma, zihinsel ve duygusal sağlıklarını koruma ve geliştirme fırsatı sunar. Doğru psikologu bulma, terapi sürecine aktif olarak katılma ve sabırlı olma, bu süreçten en iyi şekilde yararlanmanın anahtarlarıdır. Psikolojik destek, sadece zor zamanlarda değil, kişisel gelişim ve kendini keşfetme yolculuğunda da değerli bir kaynaktır. Bursa’da yaşayan herkes için sağlıklı bir zihin, mutlu ve huzurlu bir yaşamın kapısını aralar.
Buraya tıklayarak iletişim sayfamıza erişebilirsiniz.
Yer sağlayıcı aior.com
Devamını okuKişilik Bozuklukları
Kişilik Bozuklukları Karmaşık Psikolojik Zorluklar
Kişilik bozuklukları, kişinin dünyayı algılama ve içinde yaşama şeklini temelden etkileyen, uzun süreli psikolojik rahatsızlıklardır. Bu bozukluklar, bireyin düşünce, duygu ve davranışlarını olumsuz etkileyerek, kişisel ve sosyal işlevlerde ciddi aksamalara yol açabilir.
Bozukluklarının Tanımı ve Sınıflandırılması
Kişilik bozuklukları, bireyin karakteristik düşünce, hissetme ve davranış kalıplarında derin ve genellikle esnek olmayan bozulmalar olarak tanımlanır. DSM-5’e göre, bu bozukluklar üç ana kategoride sınıflandırılır:
- Grup A (Tuhaf/Eksantrik): Paranoyak, şizoid ve şizotipal kişilik bozukluklarını içerir. Bu gruptakiler, genellikle gerçeklikten kopuk ve tuhaf davranışlar sergiler.
- Grup B (Dramatik/Duygusal/Dürtüsel): Antisosyal, borderline, histrionik ve narsisistik kişilik bozukluklarını kapsar. Bu bireyler genellikle duygusal olarak labil ve dramatik davranışlar gösterir.
- Grup C (Anksiyöz/Korkulu): Kaçınan, bağımlı ve obsesif-kompulsif kişilik bozuklukları bu gruba aittir. Bu kişiler genellikle aşırı endişeli ve korkulu olma eğilimindedir.
Nedenleri ve Risk Faktörleri
Kişilik bozukluklarının kesin nedenleri tam olarak bilinmemekle birlikte, çeşitli genetik ve çevresel faktörlerin bu bozuklukların gelişiminde rol oynadığı düşünülmektedir:
- Genetik Yatkınlık: Kişilik bozuklukları, bazı ailelerde daha yaygın görülebilir, bu da genetik bir bileşenin varlığını işaret eder.
- Çocukluk Dönemi Travmaları: Erken yaşam deneyimleri, özellikle istismar, ihmal veya travmatik olaylar, kişilik bozukluklarının gelişiminde etkili olabilir.
- Aile İçi İlişkiler ve Ebeveynlik Stilleri: Aile içi dinamikler ve ebeveynlerin tutumları, bireyin kişilik gelişimini etkileyebilir.
Belirtiler ve Teşhis
Kişilik bozukluklarının belirtileri, bozukluğun türüne bağlı olarak değişiklik gösterir, ancak genel olarak şunları içerebilir:
- İlişkilerde Zorluklar: Sürekli kişilerarası ilişki sorunları yaşama.
- Duygusal Dalgalanmalar: Duygusal tepkilerde aşırılık veya duygusal istikrarsızlık.
- Davranışsal Sorunlar: Tutarsız ve öngörülemez davranış kalıpları.
Teşhis, genellikle uzman bir psikiyatrik değerlendirme ile yapılır ve bireyin davranışlarındaki uzun süreli ve sürekli kalıplar göz önünde bulundurularak konulur.
Tedavi Yaklaşımları
Kişilik bozukluklarının tedavisinde çeşitli yöntemler kullanılır:
- Psikoterapi: Bireysel veya grup terapisi, kişilik bozukluğu olan bireyler için en yaygın tedavi yöntemidir. Terapide, bireyin düşünce, duygu ve davranışlarını anlaması ve bunları sağlıklı yönde değiştirmesi hedeflenir.
- İlaç Tedavisi: Belirli semptomları hafifletmek için bazı durumlarda ilaç tedavisi önerilebilir.
- Yaşam Tarzı Değişiklikleri ve Destek Grupları: Sağlıklı yaşam tarzı değişiklikleri ve destek gruplarına katılım, bu bozuklukların yönetiminde yardımcı olabilir.
Kişilik bozuklukları, bireyin yaşamını ve ilişkilerini ciddi şekilde etkileyebilir, ancak doğru tedavi ve destekle yönetilebilir ve hafifletilebilir. Tedavi süreci genellikle uzun süreli bir taahhüt gerektirir ve bireyin kendini keşfetmesi, davranışlarını değiştirmesi ve daha sağlıklı ilişkiler kurması için önemli fırsatlar sunar. Bu bozukluklara sahip bireyler, terapi ve destekle daha dengeli ve tatmin edici bir yaşam sürdürebilirler.
Bozuklukların Tanımı ve Türleri
Amerikan Psikiyatri Birliği’nin (APA) tanımına göre, kişilik bozuklukları, bireyin kişilik yapısındaki süregelen anormallikler ve sapmalar olarak tanımlanabilir. Bu bozukluklar, genellikle ergenlik sonrası dönemde ortaya çıkar ve DSM-5 (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders, 5th Edition) tarafından üç ana kategoride sınıflandırılır: Grup A (paranoyak, şizoid, şizotipal), Grup B (antisosyal, borderline, histrionik, narsisistik) ve Grup C (kaçınan, bağımlı, obsesif-kompulsif).
Nedenleri ve Risk Faktörleri
Kişilik bozukluklarının kesin nedenleri bilinmemekle birlikte, genetik yatkınlık ve çevresel faktörlerin etkileşimi olarak görülür. Erken yaşam deneyimleri, aile içi ilişkiler, travmatik olaylar ve genetik faktörler, bu bozuklukların gelişiminde önemli rol oynayabilir.
Belirtiler ve Teşhis
Bozuklukların belirtileri, kişilik bozukluğunun türüne göre değişiklik gösterir. Ancak genel olarak, bu bozukluklar sosyal ilişkilerde zorluklar, duygusal istikrarsızlık, uyumsuz düşünce ve davranış kalıpları ile kendini gösterir. Teşhis, genellikle kapsamlı bir psikiyatrik değerlendirme süreci içerir ve bireyin davranışlarındaki uzun süreli ve sürekli kalıplar göz önünde bulundurularak konur.
Tedavi Yaklaşımları
Bozuklukların tedavisinde, genellikle psikoterapi en etkili yöntem olarak görülür. Bireysel terapi, grup terapisi ve bazen ilaç tedavisi, kişilik bozukluklarını yönetmek için kullanılan başlıca tedavi şekilleridir. Özellikle bilişsel davranışçı terapi (CBT), şema terapi, ve diyalektik davranış terapisi (DBT) gibi terapi yaklaşımları, bu tür bozuklukların tedavisinde yaygın olarak kullanılır.
Bilişsel Davranışçı Terapi (CBT)
CBT, bireyin düşünce, duygu ve davranışlarını anlamasına ve bunları sağlıklı yönde değiştirmesine yardımcı olur. Bu terapi, özellikle obsesif-kompulsif kişilik bozukluğu ve bazı anksiyete bozuklukları ile ilişkili kişilik özelliklerinde etkili olabilir.
Şema Terapi
Şema terapi, özellikle borderline kişilik bozukluğu gibi zorlayıcı kişilik bozukluklarının tedavisinde etkilidir. Bu terapi yaklaşımı, bireyin çocukluk ve ergenlik dönemlerinde oluşan zararlı düşünce ve davranış kalıplarını tanımlamasına ve bunlarla başa çıkmasına yardımcı olur.
Diyalektik Davranış Terapisi (DBT)
DBT, özellikle borderline kişilik bozukluğu olan bireyler için tasarlanmış bir terapi türüdür. Bu terapi, duygusal düzenleme, stresle başa çıkma, ilişkilerde etkinlik ve farkındalık becerilerini geliştirmeye odaklanır.
Bozukluklar,, karmaşık ve zorlayıcı olabilir, ancak uygun tedavi ve destekle yönetilebilir ve hafifletilebilir. Tedavi süreci, genellikle uzun vadeli bir taahhüt gerektirir ve bireyin kendini keşfetmesi, davranışlarını değiştirmesi ve daha sağlıklı ilişkiler kurması için önemli fırsatlar sunar. Kişilik bozukluklarına sahip bireyler, terapi ve destekle daha dengeli ve tatmin edici bir yaşam sürdürebilirler.
Buraya tıklayarak iletişim sayfamıza erişebilirsiniz.
Yer sağlayıcı aior.com
Devamını okuŞema Terapi
İçindekiler
Şema Terapi: Zihni Anlamak ve Dönüştürmek
Psikolojinin derin sularında, insan zihninin karmaşık yapılarını çözmeye ve ruhsal yaraları iyileştirmeye çalışan şema terapi, son yıllarda psikoterapinin önde gelen yöntemlerinden biri haline gelmiştir. İnsan davranışlarının ve düşünce yapılarının kökenine inerek, bireylerin yaşam kalitelerini artırmayı amaçlayan bu terapi yöntemi, özellikle çocukluk dönemi deneyimlerinin uzun vadeli etkilerine odaklanır.
Terapinin Kökenleri
1980’lerde Dr. Jeffrey Young tarafından geliştirilen şema terapi, bireylerin erken yaşam deneyimlerinin oluşturduğu uzun süreli davranış ve düşünce kalıplarını tanımlamak ve bunlarla başa çıkmak için kullanılır. Bu terapi, özellikle sınırda kişilik bozukluğu ve kronik depresyon gibi zorlayıcı durumlarla mücadele eden bireyler için etkili bir yöntem olarak görülmektedir.
Şemaların Tanımı ve Türleri
Şemalar, bireyin kendisi, diğer insanlar ve dünya hakkında sahip olduğu temel inanç ve varsayımlardır. Bu yapılar, genellikle çocukluk ve ergenlik dönemlerinde şekillenir ve yetişkinlikte de etkisini sürdürür. Şema terapisi, bu yapıları dört ana kategori altında inceler: Yetersizlik/Utangaçlık, Engellenmiş Bağlanma, Aşırı Koruma/Aşırı Talepkarlık ve Duyarsızlık/Hakimiyet.
Terapi Süreci ve Teknikleri
Şema terapisi, bireyin geçmiş deneyimlerini ve şu anki sorunlarını derinlemesine anlamaya yönelik bir yaklaşım sunar. Terapist ve danışan arasındaki ilişki, bu süreçte merkezi bir rol oynar. Terapi, danışanın şemalarını tanımlaması, bunların kökenlerini anlaması ve bu şemaların günlük yaşam üzerindeki etkilerini azaltacak stratejiler geliştirmesi üzerine kuruludur.
1. Şema Tanımlama ve Farkındalık
Terapi sürecinin ilk aşaması, danışanın sahip olduğu şemaları tanımlamak ve bu şemaların günlük hayattaki etkilerini fark etmektir. Bu aşama, danışanın kendisini daha iyi anlamasına ve davranışlarının altında yatan nedenleri keşfetmesine yardımcı olur.
2. Şema Kökenlerini Anlamak
Danışanın şemalarının kökenlerini keşfetmek, terapinin ikinci aşamasını oluşturur. Bu süreçte, çocukluk ve ergenlik dönemlerinde yaşanan deneyimler ve bu deneyimlerin bireyin şemalarını nasıl etkilediği incelenir.
3. Şema Değişikliği ve Başa Çıkma Stratejileri
Şemaları anlamak ve tanımlamakla başlayan süreç, bu şemaları dönüştürme ve sağlıklı başa çıkma stratejileri geliştirmeyle devam eder. Bu aşamada, terapist, danışana yeni düşünce ve davranış kalıpları geliştirmesi için rehberlik eder.
4. Terapötik İlişkinin Rolü
Şema terapisinde, terapist ve danışan arasındaki ilişki, danışanın kendisini güvende hissetmesini ve duygusal olarak desteklenmesini sağlar. Bu güvenilir ortam, danışanın zorlu duygusal süreçlerle yüzleşmesine ve içsel değişimini gerçekleştirmesine olanak tanır.
Terapinin Etkililiği
Araştırmalar, terapinin özellikle kronik psikolojik sorunları olan bireylerde etkili olduğunu göstermektedir. Bu terapi, bireylerin kendi iç dünyalarını daha iyi anlamalarını, eski yaraları iyileştirmelerini ve daha sağlıklı ilişkiler kurmalarını sağlar.
Sonuç
Şema terapi, psikolojik rahatsızlıkların tedavisinde önemli bir yer tutmaktadır. Bu terapi, bireylerin geçmiş deneyimlerini ve bu deneyimlerin şu anki yaşamlarını nasıl etkilediğini anlamalarına yardımcı olur. Şema terapisi, bireylerin kendilerini daha iyi anlamalarını ve yaşamlarını daha olumlu bir yönde değiştirmelerini sağlayan güçlü bir araçtır.
Buraya tıklayarak iletişim sayfamıza erişebilirsiniz.
Yer sağlayıcı aior.com
Devamını okuGeç konuşma
Geç Konuşma
İçindekiler
Diğer beceriler ve dönüm noktalarında olduğu gibi, çocukların dili öğrendikleri ve konuşmaya başladıkları yaş değişebilir. Eğer çocuk konuşması gereken dönemde konuşmuyorsa geç konuşma olmuş demektir. Pek çok bebek ilk doğum günlerinden çok önce mutlu bir şekilde “anne” ve “dada” gevezelikleri yapar ve çoğu küçük çocuk 18 aylık olduklarında yaklaşık 20 kelime söyleyebilir. Peki ya 2 yaşında bir çocuk henüz gerçekten konuşmuyorsa ya da sadece iki kelimeyi bir araya getiriyorsa?
Neyin “normal” olduğunu yada normal olmadığını bilmek, ebeveynlerin endişelenecek bir neden olup olmadığını veya çocuklarının yaşıtlarına uygun olup olmadığını anlamalarına yardımcı olabilir.
Konuşma ve Dil arasındaki fark nedir?
Konuşma, dilin sözlü ifadesidir ve eklemlenmeyi içerir (seslerin ve kelimelerin oluşma şekli).
Dil, bilgiyi anlamlı bir şekilde verme ve alma sistemidir. Anlamak ve iletişim yoluyla anlaşılmaktır – sözlü, sözsüz ve yazılı.
Konuşma veya Dil Gecikmeleri (geç konuşma) Nelerdir?
Konuşma ve dil sorunları farklılık gösterir, ancak çoğu zaman karıştırılabilir. Örneğin:
Dil gecikmesi olan bir çocuk kelimeleri iyi telaffuz edebilir, ancak yalnızca iki kelimeyi bir araya getirebilir.
Konuşma gecikmesi (geç konuşma) olan bir çocuk, fikirleri ifade etmek için kelimeleri ve cümleleri kullanabilir ancak anlaşılması zor olabilir.
Çocuklar Konuşma ve Dil Becerilerini Ne Zaman Geliştirir?
Konuşma ve dil gelişiminin aşamaları tüm çocuklar için aynıdır, ancak çocukların onları geliştirdiği yaş büyük ölçüde değişebilir.
Rutin sağlıklı çocuk muayeneleri sırasında, doktorlar çocukların bu yaşlarda gelişimsel dönüm noktalarına ulaşıp ulaşmadıklarının gözlemini yaparlar.
12 Aydan Önce Geç Konuşma
İlk doğum gününde bebekler çevreleriyle ilişki kurmak için seslerini kullanırlar. Babıldama, konuşma gelişiminin erken aşamasıdır. Yaklaşık 9 aylıkken, bebekler sesleri bir araya getirmeye, farklı konuşma tonları kullanmaya ve “anne” ve “dada” gibi kelimeler söylemeye başlar (bu kelimelerin ne anlama geldiğini gerçekten anlamadan).
12 aylıktan önce bebekler seslere dikkat ediyor olmalı ve genel nesnelerin (su, bardak,top vb.) isimlerini tanımaya başlamalıdır. Dikkatle izleyen ancak sese tepki vermeyen bebekler işitme kaybı belirtileri gösteriyor olabilir.
12 ila 15 Aya Kadar Geç Konuşma
Bu yaştaki çocukların konuşma biçiminde çeşitli konuşma sesleri olmalıdır (p, b, m, d veya n gibi), duydukları sesleri ve kelimeleri taklit etmeye başlamalı ve sıklıkla bir veya daha fazla kelime söylemelidir (“anne” hariç) ve “dada”). İsimler genellikle önce gelir, “bebek” ve “top” gibi. Ayrıca, tek adımlık basit talimatları anlayabilmeli ve takip edebilmelidirler (“Lütfen oyuncağı bana ver” vb.).
18 ila 24 Ay arası geç Konuşma
Yeni yürümeye başlayan çocukların çoğu (hepsi değil) 18 aya kadar yaklaşık 20 kelime ve 2 yaşına geldiklerinde 50 veya daha fazla kelime söyleyebilir. 2 yaşına geldiklerinde çocuklar, “bebek ağlaması” gibi basit cümleler kurmak için iki kelimeyi birleştirmeye başlılarlar. “Büyük baba.” 2 yaşındaki bir çocuk, ortak nesneleri tanımlayabilmelidir (şahsen ve resimlerde); sorulduğunda gözleri, kulakları veya burnu işaret ederek; ve iki adımlı komutları uygulayarak (örneğin “Lütfen oyuncağı alın ve bana verin”) deniyebilirsiniz.
2 ila 3 Yıl arası Geç Konuşma
Ebeveynler genellikle çocuklarının konuşması için sabırsızdırlar. Yeni yürümeye başlayan bir çocuğun kelime dağarcığı artmalıdır (sayılamayacak kadar çok kelimeye) ve rutin olarak üç veya daha fazla kelimeyi cümlelerde birleştirmelidir.
Anlama da artmalıdır – 3 yaşına kadar bir çocuk “masaya koymanın” veya “yatağın altına koymanın” ne anlama geldiğini anlamaya başlamalıdır. Çocuklar ayrıca renkleri tanımlamaya ve tanımlayıcı kavramları anlamaya başlamalıdır(örneğin, büyük ve küçük).
Konuşma veya Dil Gecikmesinin Belirtileri Nelerdir?
Sese yanıt vermeyen veya ses çıkarmayan bir bebek hemen bir doktora görünmelidir. Ancak çoğu kez, ebeveynlerin çocuklarının bir konuşma veya dil kilometre taşına ulaşması biraz daha uzun sürüyor mu, yoksa tıbbi müdahale gerektiren bir sorun mu olduğunu bilmek zordur.
İşte izlenecek bazı şeyler. Çocuğunuz aşağıdaki durumlarda doktorunuzu arayın:
12 aya kadar: işaret etmek veya el sallamak gibi hareketler kullanmıyor
18 aya kadar: iletişim kurmak için seslendirme yerine jestleri tercih ediyor
18 aya kadar: sesleri taklit etmekte sorun yaşıyor
basit sözlü istekleri anlamakta güçlük çekiyor.
2 yıla kadar: sadece konuşmayı veya eylemleri taklit edebilir ve kendiliğinden kelime veya kelime öbeği üretmez.
2 yıla kadar: sadece belirli sesleri veya kelimeleri tekrar tekrar söyler ve acil ihtiyaçlarından fazlasını iletişim kurmak için sözlü dili kullanamaz
2 yıla kadar: basit talimatları takip edemez.
2 yıla kadar: alışılmadık bir ses tonuna sahip (örn. gırtlak veya burun sesi) yaşına göre anlaşılması beklenenden daha zordur:
Ebeveynler ve düzenli bakıcılar, 2 yılda bir çocuğun konuşmasının yaklaşık yarısını ve 3 yılda yaklaşık dörtte üçünü anlamalıdır.
4 yaşına gelindiğinde, çocuğu tanımayan kişiler tarafından bile çoğunlukla anlaşılmalıdır.
Konuşma veya Dil Gecikmelerine Ne Sebep Olur?
Normalde gelişmekte olan bir çocukta konuşma gecikmesi, dil veya damakla ilgili sorunlar (ağzın çatısı) gibi bir ağız bozukluğundan kaynaklanıyor olabilir. Ve kısa bir frenulum (dilin altındaki kıvrım), konuşma üretimi için dil hareketini sınırlayabilir.
Konuşma gecikmesi olan birçok çocuğun oral motor problemleri vardır. Bunlar, beynin konuşmadan sorumlu alanlarında bir sorun olduğunda ortaya çıkar ve konuşma sesleri üretmek için dudakları, dili ve çeneyi koordine etmeyi zorlaştırır. Bu çocukların beslenme güçlükleri gibi başka oral motor problemleri de olabilir.
İşitme sorunları da genellikle gecikmiş konuşma ile ilişkilidir. Bu nedenle bir odyolog, konuşma endişesi olduğunda çocuğun işitmesini test etmelidir. İşitme sorunu yaşayan çocuklar, dili anlamanın, taklit etmenin ve kullanmanın yanı sıra ifade etmekte de güçlük çekebilirler.
Kulak enfeksiyonları, özellikle kronik enfeksiyonlar işitmeyi etkileyebilir. Yine de tedavi edilen basit kulak enfeksiyonları konuşmayı etkilememelidir. Ve en az bir kulakta normal işitme olduğu sürece konuşma ve dil normal şekilde gelişecektir.
Konuşma veya Dil Gecikmeleri Nasıl Teşhis Edilir?
Siz veya doktorunuz çocuğunuzun bir problemi olabileceğini düşünüyorsanız, erken bir değerlendirme yapılması önemlidir. Sağlık uzmanınızdan sizi birine yönlendirmesini isteyebilirsiniz.
Psikolog , çocuğunuzun konuşma ve dil becerilerini toplam gelişim bağlamında değerlendirecektir. Standart testler yaparak, konuşma ve dil gelişiminde kilometre taşları arayacaktır.
Destek aldığınız uzman ayrıca şunları da değerlendirecektir:
Çocuğunuzun ne anladığı (alıcı dil denir).
Çocuğunuzun ne söyleyebileceği (ifade dili olarak adlandırılır)
Çocuğunuz işaret etme, baş sallama, el hareketi gibi başka yollarla iletişim kurmaya çalışıyorsa.
ses gelişimi ve konuşma netliği çocuğunuzun oral-motor durumu (ağız, dil, damak vb. konuşma, yemek yeme ve yutma gibi birlikte nasıl çalışır)
Test sonuçlarına göre, psikolog çocuğunuz için konuşma terapisi önerebilir.
Konuşma Terapisi Nasıl Yardımcı Olur?
Konuşma terapisti, konuşma ve dil becerilerini geliştirmek için çocuğunuzla birlikte çalışacak ve çocuğunuza yardımcı olmak için evde ne yapmanız gerektiğini size gösterecektir.
Ebeveynler Ne Yapabilir?
Ebeveyn katılımı, konuşma veya dil sorunu olan çocuklara yardım etmenin önemli bir parçasıdır.
Evde konuşma gelişimini teşvik etmenin birkaç yolu:
Çocuğunuzla iletişim kurmak için çok zaman harcayın. Bebeklik döneminde bile – konuşun, şarkı söyleyin ve seslerin ve jestlerin taklit edilmesini teşvik edin.
Çocuğunuza okuyun. Çocuğunuz bebekken okumaya başlayın. Siz resimlere isim verirken çocukları bakmaya teşvik eden yaşa uygun yumuşak veya tahta kitaplar veya resimli kitaplar arayın. Klasik bir kitapla (çocuğunuzun okşama hareketini taklit edeceği gibi) veya çocukların dokunabileceği (dokun ve hisset kitapları)dokulara sahip kitaplarla başlayın. Daha sonra çocuğunuzun tanınabilir resimleri göstermesine ve onlara isim vermeye çalışmasına izin verin. Ardından ritmik çekiciliği olan tekerlemeler ile devam edin. Çocukların ne olacağını tahmin etmelerini sağlayan tahmin edilebilir kitaplara (Burada kim yaşıyor?) Doğru ilerleyin. Küçük çocuğunuz en sevdiği hikayeleri ezberlemeye bile başlayabilir.
Günlük durumları kullanın. Çocuğunuzun konuşmasını ve dilini pekiştirmek için gün boyunca kendi halinizde konuşun. Örneğin, marketteki yiyecekleri adlandırın, yemek pişirirken veya bir odayı temizlerken ne yaptığınızı açıklayın, evin etrafındaki nesneleri işaret edin ve araba sürerken duyduğunuz sesleri işaret edin. Sorular sorun ve çocuğunuzun tepkilerini kabul edin (anlaşılması zor olsalar bile). İşleri basit tutun ama “bebek konuşmasından” kaçının.
Konuşma ve dil gecikmelerini erken tanımak ve tedavi etmek en iyi yaklaşımdır. Uygun terapi ve zamanla, çocuğunuz sizinle ve dünyanın geri kalanıyla daha iyi iletişim kurabilir.
Buraya tıklayarak iletişim sayfamıza erişebilirsiniz.
Yer sağlayıcı aior.com
Devamını okuÇocuk ve Ebeveyn Uyumunun Gücü
İçindekiler
Çocuk ve Ebeveyn Uyumunun Gücü hakkında hazırladığımız yazıdan umarız keyif alırsınız.
Hayatımızda Meydana Gelen Büyük Değişimler
Çocuk ve Ebeveyn Uyumunun Gücü
Hayatımız, bazı durumlar nedeniyle beklenmedik değişimlere uğrayabilir. Bu durumlar, kişisel hayatımızda yaşanan taşınma, iş değişikliği, boşanma, okul değişikliği, yeniden evlenme gibi olaylar olabileceği gibi, pandemi, deprem, tsunami, savaş, iklim krizleri gibi toplum veya dünya genelini etkileyen büyük olaylar da olabilir. Bu değişiklikler, yaşam kalıplarımızı gözden geçirmemizi ve bazen değiştirmemizi gerektirebilir.
Çocuklarda Değişimlere Tepki
Özellikle çocuklar, bu tür zor dönemlerde psikolojik olarak etkilenebilir. Çocukların davranışlarındaki değişiklikler, bu etkilenmenin bir göstergesi olabilir. Örneğin, davranış bozuklukları, gece yalnız uyuyamama, altını ıslatma, az konuşma, sinirlilik, hassasiyet, kazanılmış becerilerde gerileme, uyku ve iştah düzensizlikleri, aşırı yeme isteği, saldırganlık ve obsesif davranışlar bu belirtiler arasındadır.
Ebeveynlerin Yaklaşımı
Bu dönemlerde ebeveynlerin çocuklarına karşı gösterdikleri tepkilerin normal zamanlardan farklı olması gerekmektedir. Daha anlayışlı, sabırlı ve çözüm odaklı yaklaşımlar benimsenmelidir. Çocuklarla sorunlarını konuşmak ve onları anladığımızı göstermek önemlidir. Davranış problemleri sürekliyse ve baş edilemiyorsa, psikolojik destek almak önemlidir.
Pandemi Döneminde Aile Dinamikleri
Pandemi gibi olağanüstü dönemlerde aile içi dinamiklerde değişiklikler gözlemlenebilir. Annelerin sıkça dile getirdiği “beni hiç dinlemiyor” gibi ifadeler, çocukların sürekli eleştirilmesi ve olumsuz dile maruz kalmalarının davranışlarını olumsuz etkileyebileceğinin bir işaretidir. Bu nedenle, olumlu dil kullanımı ve olumlu davranışların pekiştirilmesi önem taşımaktadır.
Yetişkinlerin ve Çocukların Uyum Süreci
Büyük değişimler, yetişkinler için bile zorlayıcı olabilir. Çocukların da bu süreçlere uyum sağlamaları beklenirken, onların dikkat süreleri, kurallara uyumları ve diğer davranışları dikkatle değerlendirilmelidir.
Acil Psikiyatrik Müdahale Gerektiren Durumlar
Bazı durumlar, acil psikiyatrik müdahale gerektirebilir. Bu durumlar arasında yeme-içme reddi, hiç konuşmama, halüsinasyonlar, hareketlerde yavaşlama, uygunsuz cinsel davranışlar, paranoya, kendine zarar verme korkuları, aşırı enerjilik, sebepsiz neşe, odadan çıkmama, madde kullanım şüphesi ve özellikle genç çocuklarda iletişimde gerilik, sosyal çevreden kaçınma gibi belirtiler bulunabilir. Bu tür durumlarda çocuk ve ergen psikiyatristlerine başvurulmalıdır.
Psikiyatrik Tanı Almış Çocuklarda Dikkat Edilmesi Gerekenler
Psikiyatrik tanı almış çocuklarda, bu dönemlerde ciddi davranış değişiklikleri gözlenebilir. Örneğin, depresif durumlar, aniden yerini aşırı mutluluğa bırakabilir veya şiddetli panik ataklar yaşanabilir. Bu durumlar, ebeveynlerin ve bakım verenlerin dikkatli olmasını gerektirir.
Buraya tıklayarak iletişim sayfamıza erişebilirsiniz.
Yer sağlayıcı aior.com
Devamını okuErgenlik ve Sosyal Medya Bağımlılığı
İçindekiler
Ergenlik ve Sosyal Medya Bağımlılığı
Sosyal medya bağımlılığı son dönemde maalesef çok karşımıza çıkmakta. Gençler üzerinde sosyal medyada 7/24 ulaşılabilir olmanın bir zorunluluk haline gelmeye başladığı gözlemleniyor. Gençlerin, birçok yetişkinden daha fazla sosyal medya kavrayışına ve bağımlılığına sahip oldukları gerçeği yanında, sosyal medyayı da çok daha yüksek oranlarda kullanıyorlar.
Amerika’da bir medya kuruluşu tarafından hazırlanan rapor, Amerikalı gençlerin yüzde 75’inin sosyal medya profiline sahip olduğunu ortaya koyuyor. Sosyal medya, çoğu gencin günlük hayatının ayrılmaz bir parçası haline gelmiş durumda.
Aynı kuruluşun hazırladığı başka bir rapora göre:
- Gençlerin yüzde 51’i günlük olarak sosyal ağ sitelerini ziyaret ediyor.
- Gençlerin üçte birinden fazlası, ana sosyal ağ sitelerini günde birkaç kez ziyaret ediyor.
- Her dört gençten biri, her gün en az iki farklı sosyal medya türü kullanan yoğun bir sosyal medya kullanıcısı olarak tanımlanıyor.
Birçok genç için sosyal medya, neredeyse bir bağımlılık durumunda. UCLA beyin haritalama merkezindeki araştırmacılar tarafından yapılan bir çalışmada, genç beyinlerinin belirli bölgelerinin sosyal medyadaki “beğeniler” tarafından etkinleştirildiği ve bu durumun bazen sosyal medyayı daha fazla kullanmak istemelerine neden olduğu bulundu.
Çalışma sırasında araştırmacılar, Instagram’a benzeyen hayali bir sosyal medya uygulaması kullanırken 32 gencin beyinlerini görüntülemek için bir fMRI tarayıcı kullanıyorlar. Gençlere, akranlarından “beğeni” olduğuna inanılan 140’tan fazla resim gösteriliyor. Ancak, beğeniler aslında araştırma ekibi tarafından yapılmaktadır.
Sonuç olarak, beyin taramaları, beynin ödül bölgesinin bir parçası olan ödül çekirdeğinin, kendi fotoğraflarında çok sayıda beğeni gördüklerinde özellikle aktif olduğunu ortaya koyuyor. Araştırmacılara göre bu bölge, sevdiğimiz insanların resimlerini gördüğümüzde veya para kazandığımızda tepki veren bölge ile aynı.
Araştırmacılar, beynin bu ödül bölgesinin özellikle gençlik yıllarında hassas olduğunu belirtiyorlar, bu da gençlerin sosyal medyaya bu kadar ilgi duymasının bir açıklaması olabilir.
Araştırmanın başka bir bölümünde, araştırmacılar sosyal medya ile akran etkisi arasında bir ilişki olduğunu gözlemliyorlar. Çalışmaya katılanlara hem nötr hem de riskli fotoğraflar gösteriliyor. Buldukları şey, görüntü türünün, gençler tarafından verilen beğenilerin sayısı üzerinde herhangi bir etkisi olmadığıdır. Bunun yerine, gençlere gösterdikleri şey ne olursa olsun popüler fotoğraflara “beğenme” şansı veriyorlar. Araştırmacılar, bu davranışın, akranların sosyal medyayı kullanırken diğerleri üzerinde hem olumlu hem de olumsuz bir etkiye sahip olabileceğini düşünüyorlar.
Akıl Sağlığı ve Sosyal medya bağımlılığı
Sosyal medya, gençlerin sosyal bağlantılarını genişletmelerine ve değerli teknik beceriler kazanmalarına yardımcı olmakla birlikte, gençlerin zihinleri üzerindeki etkileri de göz ardı edilemez. Çoğu rapor, bu etkinin önemli olabileceğini göstermektedir.
Çevrim içi geçirilen sürelerini kontrol etmekte zorlanan gençler için riskler de artabilir. Dijital iletişim, akran baskısı, siber zorbalık ve cinsel mesajlaşma ihtimaliyle çok yakından ilişkilidir. Bu durum, çevrimiçi sosyal dünyada gezinmeyi zaman zaman tehlikeli hale getirebilir.
İnternette çok fazla zaman geçirmenin bir sonucu olarak gelişen bir dizi fiziksel ve ruhsal sağlık sorunu bulunmaktadır. Bunlar arasında depresyon, kaygı, uyku eksikliği ve sosyal medyadan kaynaklanan imrenme duygusu sayılabilir.
Depresyon ve Sosyal Medya Bağımlılığı
Araştırmacılar, depresyon ve sosyal medya arasında bir bağlantı kurmaya başladılar. Sosyal medya kullanımının, sosyal aktivitede azalma ve yalnızlıkta artış da dahil olmak üzere depresyon belirtilerinin yoğunlaşmasıyla ilişkili olabileceği düşünülüyor.
Kaygı ve Sosyal Medya Bağımlılığı
Gençler genellikle sosyal medya hesaplarına duygusal olarak bağlıdırlar ve bu durum, mükemmel fotoğraflar ve iyi yazılmış gönderiler oluşturma baskısı da dahil olmak üzere büyük bir kaygıya neden olabilir. Sosyal medya platformlarının söylenmemiş kurallarına ve kültürüne uyum sağlamak, gençler üzerinde daha fazla baskı yaratır ve bu da endişe duygularına neden olabilir.
Uyku Eksikliği ve Sosyal Medya
Gençler bazen sosyal medyada o kadar çok zaman geçirirler ki, uyku saatlerini kaybetmeye başlarlar. Bu uyku kaybı, karamsarlığa, notlarda düşüşe ve aşırı yemeye yol açabilir; mevcut sorunları, örneğin depresyon, anksiyete ve Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) gibi durumları daha da kötüleştirebilir.
İletişim Sorunları
Sosyal medya, yüz yüze iletişimle aynı olmayan bir iletişim biçimidir. Çevrimiçi ortamda bir kişinin yüz ifadelerini görememe veya ses tonunu duyamama durumu, özellikle insanlar çevrimiçi olarak komik veya alaycı olmaya çalıştıklarında yanlış anlamalara yol açabilir. Sosyal medya bir kişinin hayatında merkeze geldiğinde, arkadaşlıklar ve flört ilişkileri zarar görebilir.
Ergenlik yılları, beyin gelişiminin çok fazla ve hızlı gerçekleştiği bir dönem olduğundan, ebeveynlerin ve eğitimcilerin sosyal medya kullanımının çocuklar üzerindeki etkisini anlamaları önemlidir. Bu nedenle, sosyal medya kullanımı için kılavuzlar oluşturmak ve ailelerin bu konuda düzenli olarak tartışmalar yapması önemlidir. Aileler sosyal medya dünyasında birlikte gezinirken, bir gencin çevrimiçi dünyası çok daha yönetilebilir hale gelir.
Buraya tıklayarak iletişim sayfamıza erişebilirsiniz.
Yer sağlayıcı aior.com
Devamını okuÇocuklarda Kaygı Yönetimi
Her çocuk şu ya da bu şekilde kaygı hisseder. Ebeveynler olarak, çocuklarımızı hayatın endişeli anlarından korumak isteriz, ancak kaygıyı yönlendirmek, gelecek yıllarda onlara hizmet edecek temel bir yaşam becerisidir. Anın sıcağında, çocuklarınızın endişeli anlarını tanımlamasına, kabul etmesine ve bunlarla başa çıkmasına yardımcı olmak için bu basit yönergeleri deneyebilirsiniz.
Devamını okuNarsist Kişilik Bozukluğu
Bir narsistle ilişki kurmak asla kolay değildir. Bununla birlikte, gerçekçi bir şekilde neler bekleyebileceğiniz konusunda kendinizi eğitirseniz, narsistik kötü davranışlarla nasıl başa çıkacağınız hakkında birkaç “ipucu” öğrenir, sınırlarınızın nerede olduğunu ve onları savunmaya hazır olduğunuza açıkça karar verirseniz, daha pürüzsüz olacaktır.
Devamını okuÇocuklarda Davranış Bozukluğu Ölçütleri
Çocuklarda Davranış Bozukluğu çok sık karşılaşılan durumlardandır. Bu bozuklukların değerlendirilmesi içinse bazı ölçütlerin olması aşikardır.
İçindekiler
Çocuklarda Davranış Bozukluğu ve Çocuk Gelişimi: Bir İnceleme
Davranış bozuklukları, çocukların çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı iç çatışmalarını davranışlarına yansıtması sonucunda ortaya çıkar. Bu bozukluklar, hırçınlık, sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür gibi davranışlar şeklinde gözlemlenebilir. Ancak bir çocuğun davranışının bozukluk olarak tanımlanabilmesi için bazı ölçütlerin göz önünde bulundurulması gerekir.
Yaşa Uygunluk Ölçütü
Her yaş döneminin kendine özgü davranış özellikleri vardır. Örneğin, 2 yaşındaki bir çocuk genellikle negativist ve hareketlidir; Freud’un anal dönemi ve Erikson’un özerklik, kuşku ve utanç dönemine denk gelir. Bu yaşlarda çocuklar özerkliği öğrenirken, 3-5 yaş arası çocuklar dikkat çekmek ve hayal güçlerini kullanmak isterler. 11-14 yaşlarındaki çocuklarda görülen yalanlar ise normal davranıştan sapma olarak değerlendirilir.
Yoğunluk Ölçütü
Bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesi için yoğunluğu önemlidir. Örneğin, 5 yaşındaki bir çocukta öfke ve huysuzluk doğal kabul edilirken, bu davranışların başkasına fiziksel zarar verme şekline dönüşmesi durumunda davranış bozukluğu olarak değerlendirilir.
Süreklilik Ölçütü
Çocuğun belirli bir davranışı ısrarlı ve uzun süreli olarak sürdürmesi önemlidir. Sürekli tekrar eden davranışlar, davranış bozukluğunun bir göstergesi olabilir.
Cinsel Rol Beklentileri
Toplumsal cinsiyet beklentileri de davranış bozukluklarını etkileyebilir. Erkek çocuklardan daha saldırgan olmaları beklenirken, kız çocuklarının erkekler gibi saldırgan davranmaları normalden sapma olarak görülebilir.
Dikkat Çekme Davranışları
Ebeveynlerin yetersiz ilgisi veya aşırı otoriter tutumu, çocuklarda dikkat çekme amaçlı davranış bozukluklarına yol açabilir. Bu durum, ebeveynlere karşı öfke ve nefret duygularının gelişmesine ve başkaldırıcı davranışlara neden olabilir.
Yetersizlik Hissi
Aşırı koruyucu veya hoşgörülü ebeveyn tutumu, çocuğun kendine güvensiz ve duygusal olarak kırılgan bir birey olmasına yol açabilir. Bu durum, çocuğun bağımsızlık kazanmasını engelleyerek davranış bozukluklarına neden olabilir.
Çözüm Yolları
Davranış bozukluğu olan çocuklarla etkili iletişim kurmak zor olabilir. Ancak, ebeveynler bu konuda yalnız değillerdir. Profesyonel yardım almak ve davranış değişiklikleri için danışmanlık başvurmak önemli bir adımdır. Ebeveynlik, sürekli öğrenme ve gelişme gerektiren bir süreçtir ve yardım almak bu süreçte önemli bir rol oynar.
Çocukların davranış bozuklukları, çeşitli içsel ve dışsal etkenlerin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Ebeveynler ve bakıcılar, bu davranışları anlamak ve yönetmek için gerekli bilgi ve becerilere sahip olmalıdır. Çocuklar, geleceğe gönderdiğimiz değerli mesajlardır ve onların sağlıklı gelişimleri, toplumun sağlıklı geleceği için temeldir.
Buraya tıklayarak iletişim sayfamıza erişebilirsiniz.
Yer sağlayıcı aior.com
Devamını okuDepresyonda mıyım?
İçindekiler
Modern çağda insanlar kendilerine sıklıkla depresyonda mıyım diye sorarlar. Bu soru çok doğaldır.
Duygusal Zorluklar ve Yardım Arayışı Depresyonda mıyım?
1. Kişisel Güçsüzlük Hissi ve Günlük Hayat Üzerindeki Etkisi
Her insan zaman zaman kendini güçsüz hissedebilir depresyonda mıyım diyebilir. Bu durum, günlük yaşamın doğal bir parçası olabileceği gibi, bazen de günlük işlevselliği engelleyen bir sorun haline gelebilir. Bu ayrımı yapmak ve ne zaman profesyonel yardım almanın doğru olduğunu belirlemek her zaman kolay olmayabilir. Çoğunlukla, bu hisler kısa vadeli ve kendiliğinden düzelebilir. Ancak bazı bireyler için bu durumları tek başına atlatmak mümkün olmayabilir ve diğer sağlık sorunlarında olduğu gibi, bu durumda da tedavi aramak önemlidir.
2. Ruhsal Durumda Değişikliklerin İşaretleri
Eğer son iki haftadır veya daha uzun süredir günün çoğunda kendinizi kötü veya sinirli hissediyorsanız, bu bir işaret olabilir. Geçmiş veya gelecekteki olaylarla ilgili sürekli endişe, üzüntü, kafa karışıklığı veya sıkıntı hissetmek de önemli belirtiler arasındadır. Bazen, bu değişiklikleri kademeli olarak tanımak zordur ve çevrenizdeki insanlar sizdeki değişiklikleri fark edebilir.
3. İlgi Kaybı ve Sosyal İzolasyon
Eğer eskiden keyif aldığınız etkinliklere karşı ilginizi kaybettiyseniz veya arkadaşlarınızı ve ailenizi daha az görmeye başladıysanız, bu durum ruh halinizdeki değişikliklere işaret edebilir. Spor salonuna gitmeme veya dengeli beslenmeme gibi rutin değişiklikler, duygusal durumunuz hakkında ipuçları verebilir.
4. Konsantrasyon Güçlüğü
Konsantre olmakta zorlanma, özellikle televizyon izlerken, okurken veya bir konuşmayı takip ederken, günlük yaşantınızda önemli bir değişiklik olabilir. Bu durum iş performansınızı ve günlük rutin görevleri yerine getirme yeteneğinizi sınırlayabilir.
5. Profesyonel Yardımın Önemi
Deneyimli bir ruh sağlığı profesyoneline başvurmak, bu tür durumlarda iyi bir ilk adımdır. Gerekirse, bu uzmanlar sizi daha spesifik tedavilere yönlendirebilir.
Depresyon ve Tedavi Yöntemleri
1. Depresyonun Tedavi Edilebilirliği
Depresyon sırasında, kurtulamayacakmış gibi hissedebilirsiniz, ancak en şiddetli depresyon bile tedavi edilebilir. Eğer depresyon, istediğiniz yaşamı yaşamanıza engel oluyorsa, yardım istemekten çekinmeyin. Terapi, ilaç tedavisi ve sağlıklı yaşam tarzı değişiklikleri gibi birçok farklı tedavi seçeneği bulunmaktadır.
2. Kişiye Özel Tedavi Yaklaşımları
Her insan depresyonu farklı yaşadığı için, “herkes için geçerli tek bir tedavi” yoktur. Bir kişi için işe yarayan yöntem başka biri için etkili olmayabilir. Ancak, bilgi sahibi olarak, depresyonun üstesinden gelmenize, tekrar mutlu ve umutlu hissetmenize ve hayatınızı geri kazanmanıza yardımcı olabilecek tedavileri bulabilirsiniz.
- Robert Frost’un dediği gibi, “Hayat hakkında öğrendiğim her şeyi iki kelimeyle özetleyebilirim: Devam ediyor.”
Buraya tıklayarak iletişim sayfamıza erişebilirsiniz.
Yer sağlayıcı aior.com
Devamını oku